Müzik Öğretmeni Nota Çalmayınca Sahnede Vurup Melodiyi Yakaladım

Müzik Öğretmeni Nota Çalmayınca Sahnede Vurup Melodiyi Yakaladım

Ankara’nın serin bir ilkbahar akşamıydı. 26 yaşında, bir devlet dairesinde memur olarak çalışan, ama ruhu müzikte atan bir adamdım. İşten arta kalan zamanlarda, mahalledeki kültür merkezinde amatör bir müzik topluluğuna katılıyordum. Gitar çalmayı öğrenmek, hem stres atmanın hem de kendimi ifade etmenin bir yoluydu. Topluluğun müzik öğretmeni, 35 yaşında, uzun siyah saçlı, zümrüt yeşili gözlü, zarif bir kadın olan Selin’di. Her zaman bohem tarzda giyinirdi; salaş elbiseler, uzun kolyeler ve bileziklerle, sanki bir sanat eseri gibiydi. Selin, öğrencilerine karşı sabırlı, ama bir o kadar da disiplinliydi. Yanlış nota çaldığınızda, o nazik gülümsemesinin ardında bir eleştiri saklıydı. Onun piyano başında melodilere hayat verişini izlemek, sadece müzik değil, bir tür büyüydü.

O akşam, topluluğun küçük bir konseri vardı. Kültür merkezinin sahnesi, loş ışıklar ve eski ahşap kokusuyla doluydu. Ben, gitarımla bir parça çalacaktım, ama provalarda sürekli yanlış notalar basıyordum. Selin, her hatamda, “Yine olmadı, konsantre ol,” diyordu, o sakin ama otoriter sesiyle. Konser öncesi son provada, yine bir notayı kaçırdım. Selin, piyanodan kalktı, yanıma geldi. Üzerinde yeşil, uzun bir elbise vardı; saçları omuzlarına dökülüyordu. “Bu notayı çalmazsan, sahnede rezil olursun,” dedi, kaşlarını kaldırarak. “Ciddi ol, yoksa seni listeden çıkarırım.”

“Selin, lütfen,” dedim, yalvaran bir tonda. “Bu konser benim için önemli. Biliyorsun, müzik benim kaçışım.” O, kollarını göğsünde kavuşturdu, gülümsedi, ama bu gülümseme hiç de yumuşak değildi. “Kaçış mı? O zaman doğru notayı bul. Yoksa bu sahnede yerin yok,” dedi, alaycı bir tonla.

Bu tavrı, hem sinirimi bozdu hem de içimde bir şeyler kıpırdattı. Selin’in o kendinden emin, disiplinli duruşu, beni hem çıldırtsa da ona karşı bir çekim hissediyordum. Haftalardır onun piyano başında geçişlerini, parmaklarının tuşlarda dans edişini izlerken, sadece müziğe değil, ona da hayran kalmıştım. “Doğru notayı bulamazsam ne olur?” dedim, sahnede ona yaklaşarak. “Belki başka bir yolla seni ikna edebilirim.”

Selin, bir an duraksadı, sonra gülümsedi. “Ne kadar cüretkâr,” dedi, sahnenin kenarına yaslanarak. “Ne sunacaksın ki bu hatayı affedeyim?” Salon boştu, diğer müzisyenler provayı bitirmiş, sahne sadece bize kalmıştı. Loş ışıklar, Selin’in yeşil gözlerini daha da parlatıyordu. O an, cesaretimle arzularım birleşti. “İkna etmek için başka melodilerim var,” dedim, sesimi alçaltarak.

Selin, piyanonun yanına yürüdü, kapağına yaslandı. “Ciddi misin?” dedi, sesinde hem merak hem de bir davet. “Burası sahne, yanlış nota kaldırmaz.” Ama geri çekilmedi, tam tersine, hafifçe öne eğildi. “Yanlış nota değil, bu bir doğaçlama,” dedim, gülümseyerek. Elimi omzuna koydum, o da titredi, ama gözlerini benden ayırmadı. “Hadi, doğaçlama yap bakalım,” dedi, fısıltıyla.

O an, her şey hızlandı. Selin’in elbisesinin askılarını indirdim, o da benim ceketimi çekip çıkardı. Sahnenin ahşap zeminine, piyanonun gölgesine yaslandık. “Sessiz ol, salon yankılanır,” dedi, ama sesi artık o disiplinli öğretmene ait değildi; tamamen arzuya teslimdi. Onun siyah saçlarını avuçladım, o da beni kendine çekti. Loş ışıklar, sahnenin tozlu havasında dans ederken, sanki bir konser veriyorduk. Selin’in inlemeleri, piyanonun telleri gibi titredi, ama dışarıdaki sokak sessizliği onları yuttu. Onun o zarif, bohem duruşu, şimdi sadece tutkuya dönüşmüştü. Elleri sırtımda, benim ellerim belinde, sahnenin ahşap sıcaklığına karşı birbirimize sarıldık. O an, ne yanlış notalar, ne konser, ne de başka bir şey umurumdaydı. Sadece Selin ve ben vardık, sahnede kendi melodimizi çalan iki ruhtuk.

Sonunda, nefes nefese, piyanonun kapağına yaslandık. Selin, saçlarını düzeltti, elbisesini toparladı. “Bu doğaçlama fena değildi,” dedi, gülümseyerek. “Ama sahnede yine de notaları kaçırma.” Ayağa kalktı, piyanonun başına geçti, birkaç akor çaldı. “Listede kalıyorsun,” dedi, göz kırparak. Konser akşamı, gitarımla sahnede yerimi aldım. Her nota, Selin’in bakışlarıyla daha anlamlıydı. Parçayı hatasız çaldım, alkışlar salonu doldurdu.

O akşam, konser sonrası Selin’le sahne arkasında buluştuk. “Notasız da fena değilsin,” dedi, sırıtarak. “Ama bir dahaki sefere, doğaçlamaya devam ederiz.” O andan sonra, müzik dersleri sadece gitarla sınırlı kalmadı. Her provada, her sahnede, Selin’le göz göze geliyorduk. Bazen bir akor, bazen bir bahane, ama sahnenin loş köşeleri, bizim sırrımızın mekânı oldu. Selin, dışarıdan bakıldığında zarif, disiplinli bir müzik öğretmeniydi, ama benim için, o piyanonun gölgesinde yanan bir ateşti. Onunla geçirdiğim anlar, sadece bir müzik dersi değildi; aramızda, sözlere dökülmeyen bir bağ oluşmuştu.

Bir gün, kültür merkezine gittiğimde Selin’i göremedim. Başka bir öğretmen, onun yurtdışındaki bir müzik atölyesine katıldığını söyledi. Telefon numarasını almamıştım, sadece o sahnede, o anlarda birbirimize aittik. Ama Selin’in melodisi, her gitar tıngırtısından daha kalıcı bir iz bıraktı. Belki bir gün, başka bir sahnede, yine o zümrüt gözlere rastlarım. O zamana kadar, piyanonun gölgesindeki anılar, Ankara’nın ilkbahar akşamlarında benimle yaşamaya devam edecek.



20 Nisan 2025 tarihinde yayınlandı, 33 kez okundu

En Çok Okunan Yazılar

Tüm Yazılar »